Manzum Hikaye Nedir? Manzum Hikayenin Özellikleri Nelerdir?

Türk Edebiyatında Manzum Hikâye: Şiirle Örülen Öyküler

Manzum hikâye, adından da anlaşılacağı gibi, hem manzum (şiirsel) hem de mensur (düz yazı) özelliklerini birleştiren, olay örgüsüne dayalı edebi bir türdür. Hikâye anlatma tekniğiyle şiirsel dilin ahengini bir araya getiren bu tür, edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir.

Manzum Hikâyenin Özellikleri:

  • Konu: Aşk, kahramanlık, tarih, din ve toplum hayatı gibi çeşitli konuları ele alabilir.
  • Olay Örgüsü: Giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan bir olay örgüsüne dayanır.
  • Kahramanlar: Tipik veya gerçekçi karakterler yerine, çoğunlukla idealize edilmiş kahramanlar etrafında şekillenir.
  • Anlatım: Üçüncü tekil kişi ağzından veya kahraman anlatıcının ağzından yapılabilir.
  • Dil ve Üslup: Söz sanatlarına, imgelerle zenginleştirilmiş lirik bir dile ve akıcı bir anlatıma önem verilir.
  • Ölçü ve Uyak: Genellikle belirli bir ölçü ve uyak şeması kullanılır.
  • Duygusal Etki: Okuyucuda güçlü duygular uyandırmayı hedefler.
  • Didaktik Amaç: Kimi zaman öğretici, ahlaki veya milli değerleri yüceltici bir amaç da güdebilir.

manzum hikaye nedir

Türk Edebiyatında Manzum Hikâyenin Gelişimi:

  • Batı Etkisi: Tanzimat Dönemi’nde Batı edebiyatından etkilenerek Türk edebiyatına girmiştir.
  • Öncüleri: İlk önemli örneklerini Recaizade Mahmut Ekrem, Muallim Naci,Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal vermiştir.
  • Servetifünun ve Fecriati Dönemi: Bu dönemlerde daha çok lirik ve bireysel temalara yönelmiştir. Tevfik Fikret (Hanı Yağması), Mehmet Akif Ersoy (Çanakkale Şehitlerine) gibi önemli şairler bu türde eserler vermiştir.
  • Cumhuriyet Dönemi: Milli konular, destanlara yakın bir üslup ve serbest nazım kullanımı ön plana çıkmıştır. Yahya Kemal Beyatlı (Süleymaniye’de Bayram Sabahı), Faruk Nafiz Çamlıbel (Han Duvarları) bu dönemin önemli isimleridir.

Edebiyatımızda önemli manzum hikaye örnekleri:

  • Tevfik Fikret: Balıkçılar, Hasta Çocuk
  • Mehmet Akif Ersoy: Küfe, Seyfi Baba, Mahalle Kahvesi, Hasta
  • Yahya Kemal: Nazar

Manzum Hikâye ile Mesnevi Arasındaki Fark:

Her iki tür de manzum olarak yazılsa da mesneviler genellikle daha uzun ve dini veya ahlaki konuları ele alırken, manzum hikâyeler daha kısa ve çeşitli temaları işleyebilir.

Örnek Manzum Hikaye-1

SEYFİ BABA

Geçen akşam eve geldim. Dediler:
– Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
– Nesi varmış acaba?
– Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah.
– Keşki ben evde olaydım… Esef ettim, vah vah!
Bir fener yok mu, verin… Nerde sopam? Kız çabuk ol!
Gecikirsem kalırım beklemeyin… Zira yol
Hem uzun, hem de bataktır…
– Daha âlâ, kalınız
Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız.
Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde;
Boşanan yağmur iliklerde, çamur tâ belde.
Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak,
“Gel!” diyen taşları kurtarmasa, insan batacak.
Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine.
Boğuyordum müteveffâyı bütün âferine.
Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek,
Düştü artık bize göllerde pekâlâ yüzmek!
Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim,
Çifte sandal, yüzüyorduk; o yüzer, ben yüzerim!
(…)
Gecenin sütre-i yeldâsını çekmiş, üryan,
Sokulup bir saçağın altına gûyâ uyuyan
Hânüman yoksulu binlerce sefîlân-ı beşer;
Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler;

Kocasından boşanan bir sürü bîçâre karı;
O kopan râbıtanın, darmadağın yavruları;
Zulmetin, yer yer, içinden kabaran mezbeleler:
Evi sırtında, sokaklarda gezen âileler!
Gece rehzen, sabah olmaz mı bakarsın, sâil!
Serseri, derbeder, âvâre, harâmî, kaatil…
(…)
İşte karşımda bizim yâr-i kadîmin yurdu.
Bakalım var mı ışık? Yoksa muhakkak uyudu.
Kapının orta yerinden ucu değnekli bir ip
Sarkıtılmış olacak, bir onu bulsam da çekip
Açıversem… İyi amma kapı zaten aralık…
Galiba bir çıkan olmuş… Neme lâzım, artık,
Girerim ben diyerek kendimi attım içeri,
Ayağımdan çıkarıp lâstiği geçtim ileri.
Sağa döndüm, azıcık gitmeden üç beş basamak
Merdiven geldi ki zorcaydı biraz tırmanmak!
Sola döndüm, odanın eski şayak perdesini,
Aralarken kulağım duydu fakîrin sesini:
– Nerde kaldın? Beni hiç yoklamadın evlâdım!
Haklısın, bende kabâhat ki haber yollamadım.
Bilirim çoktur işin, sonra bizim yol pek uzun…
Hele dinlen azıcık anlaşılan yorgunsun.
Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın…
Üşüyorsan eşiver mangalı, eş eş de ısın.
(…)
– Şimdi anlat bakalım, neydi senin hastalığın?
Nezle oldun sanırım, çünkü bu kış pek salgın.

– Mehmed Ağa’nın evi akmış. Onu aktarmak için
Dama çıktım, soğuk aldım, oluyor on beş gün.
Ne işin var kiremitlerde a sersem! desene!
İhtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene.
Hadi aktarmıyayım… Kim getirir ekmeğimi?
Oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi?
Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası:
Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!
Yoksa yetmiş beşi geçmiş bir adam iş yapamaz;
Ona ancak yapacak: beş vakit abdestle namaz.
Hastalandım, bakacak kimseciğim yok; Osman
Gece gündüz koşuyor, iş diye, bilmem ne zaman
Eli ekmek tutacak? İşte saat belki de üç
Görüyorsun daha gelmez… Yalınızlık pek güç.
Ba’zı bir hafta geçer, uğrayan olmaz yanıma;
Kimsesizlik bu sefer tak dedi artık canıma!
– Seni bir terleteyim sımsıkı örtüp bu gece!
Açılırsın, sanırım, terlemiş olsan iyice.
İhtiyar terleyedursun gömülüp yorganına…
Atarak ben de geniş bir kebe mangal yanına,
Başladım uyku taharrîsine, lâkin ne gezer!
Sızmışım bir aralık neyse yorulmuş da meğer.
Ortalık açmış, uyandım. Dedim, artık gideyim,
Önce amma şu fakir âdemi memnun edeyim.
Bir de baktım ki: tek onluk bile yokmuş kesede;
Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!
O zaman koptu içimden şu tahassür ebedî:
Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi!

Mehmet Âkif Ersoy- Safahat

Vezin: Fe i lâ tün / fe i lâ tün / fe i lâ tün / fe i lün